İçeriğe geç

TEHLİKELİ VE SAKINCALI KELİMELER

BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM

TEHLİKELİ VE SAKINCALI KELİMELER

      Dinler kelimesi yerine: İnanç, kültür ve yaşam tarzları demeliyiz. Bazı kelimeleri çok sakıncalı ve tehlikeli buluyorum. Mesela, dinler arasında en güzel din İslam dinidir, ılımlı İslam, tek tanrılı dinler, semavi dinler, ilahi dinler, İbrahimi dinler, üç semavi din, üç büyük din, dinler arası diyalog, dinler bahçesi, medeniyetler buluşması vs. gibi terimler çok yanlıştır. Ama şöyle demiş olsalar: İlahi kitaplar, İlahi sistemler, İlahi kanun ve kurallar, İlahi emir ve yasaklar gibi olabilir. Fakat bugün dinler denildiğinde, günümüz avam Müslümanlarının ekseri çoğunluğu, batıl inançları meşru din kabul ediyor. Bu da insanı küfre götürür hâşâ. Bilhassa, üç semavi din ve üç büyük din kelimeleri çok tehlikelidir. Bizim dinimiz diye ayrıştırmakta pek doğru değildir. Çünkü bizim dinimiz deyince başka meşru gerçek ve hak dinler varmış imajı verir. Gerçek din tekdir ve tüm insanlığındır, fakat inanıp inanmamak başka bir mesele. Tek tanrılı dinler deyince de İslam ile batıl inançları hâşâ aynı seviyede görenler olur. Zaten Hz. Mevlamızın 99. İsmi Şerifi arasında böyle bir ismi de yoktur Bu isim putlara verilmiştir. Hoşgörü deyince günümüzde boş verin adını şimdi hoş gör koymuşlar. Evet, hoşgörü güzeldir ama hoş görülecek veya görülmeyecek fiiller vardır. Her fiil hoş görülmez ki. Çünkü şimdiki hoşgörü, boş ver bana ne, kim ne yaparsa yapsın oldu. Herkesin fikrine saygılıyız kelimesi de çok yanlıştır, çünkü yanlışa saygı olmaz. Yanlışa saygı, yanlışı meşru görmek demektir. Medeniyet deyice de, medeniyet eşittir İslam’dır. İslamsız medeniyet asla mümkün değildir. Bir de şimdiki Yahudilere Musevi,  Hıristiyanlara İsevi ve Şiaların çoğunluğuna da Alevi demekte yanlıştır. Çünkü Musa (as.) efendimiz “muhakkak benden sonra gelen peygamberlere ve onlara verilen kitaplara tabi olun” demiştir. İsa (as.) efendimiz de “benden sonra son bir peygamber gelecek, adı Ahmed olarak bana verilen kitap İncil’de belirtilmiştir”. Ama O peygamber efendilerimizin yaşadığı zaman onlara ve onlara indirilen kitaplara tabi olanlar müstesna. Çünkü Onlarda Müslüman idi. Daha sonra Tevrat ve İncil üzerinde tahrifat yaparak, O peygamber efendilerimize ve O kitaplara uymayıp kendi kafalarına göre yol çizenler yoldan çıkmışlardır. İsa ve Musa efendilerimiz şu anda dünyada olsalardı muhakkak Hz. Muhammed (sav.) efendimize tabi olur, Kur’an ve onun sünnete göre yaşarlardı. Hatta İsa (as.) efendimiz, ilk ve son peygamber olan Hz. Muhammed (sav.) efendimize ümmet olmayı arzu ederek Hak Teala’ ya dua ve niyazda bulunmuştur Hak Teala’da İsa (as.)efendimizin bu niyazını kabul eylemiş ve göklere yükselterek kendi katına almıştır. Efendimize ümmet olacak ve ahir zamanda Mehdi (a.s.) ile Deccale karşı savaşarak son bir defa daha bir süre için dünyayı düzene sokacaklardır.

Alevi geçinenlere gelince, bunlara da alevi demek yanlış olur. Çünkü şu andaki yaşantılarının Ali (ra.) efendimizin yaşadığı gerçek din olan İslam ile bağdaşır bir tarafları yoktur. Eğer sevdiklerini iddia ediyorlar ise, onun hayatına bakıp onun gibi yaşamaları gerekmez mi? Bir kavim, bir cemiyet, bir toplum ve bir kimsenin bir işi veya birisini sevmesi, ancak O işi yapmak ve O şahsın yaşadığı gibi yaşamakla mümkün olur. Hz. Ali efendimiz camide şehit edilmiş idi. Peki camide ne yapıyordu? Namaz kılıyordu, Öyle ise O zaman neden Hz. Ali efendimizin canını verme pahasına da olsa onun kıldığı namazı kılmıyorlar, bu hangi mantıkla bağdaşır? Mesela Hz. Ali efendimiz başka ibadetleri veya başka işleri yaparken, yemek yerken veya evinde şehit edilse idi, evlerine girmeyecek, diğer işleri yapmayacak veya yemek yemeyecekler miydi? Hz. Ali efendimizin sevdiklerini sevip yaptıklarını yapmadan Alevilik olmaz.

Yukarıda sadece namazı örnek verdik. Ama Ramazan orucu, hac, zekât gibi diğer ibadetlerin hiçbirini yapmıyorlar. Âcizane bizim onlara tavsiyemiz, eğer İslam’ı kabul ediyorlar ise kuran ı en son hak kitap efendimiz (s.a.v,) mi en son peygamber kabul ediyorlar ise mahşer gününe, cennet ve cehennemin varlığına inanıyorlar ise; O zaman Kuran’a ve efendimizin hayatına bakıp efendimizin ve halifelerinin ve ashabının ve ehli beytinin yaşadığı gibi yaşamaları gerekmez mi? Ayrıca halifeleri birbirinden ayırmak çok büyük tefrika ve yanlıştır. Çünkü onlar bir vücudun azaları gibiydiler, O zatların hayatını iyi ve doğru araştırsınlar görür ve anlarlar. Namaz, oruç, hac, zekât ve diğer ibadetleri yapan şiaların yaşantısı ise oda âlimlerimizin işidir, O mesele benim boyumu aşar. Biz istiyoruz ki; herkes Kuran a ve sünnete göre yaşayıp felaha ersinler. Neme lazım, kim ne yaparsa yapsın diyemeyiz. Çünkü emri bil maruf ve nehyi anil münker her Müslüman a cihat hükmünde yapması gereken önemli bir emir ve farz-ı ayn’dır.

Yukarıdaki tehlikeli kelimelere gelince; İslam’dan başka gerçek din yok ki; tek tanrılı dinler, ilahi dinler, semavi dinler, üç semavi din, üç büyük din, dinler arası diyalog olsun. Allah (c.c.) indinde tek gerçek ve geçerli semavi din sadece ve sadece İslam dinidir! Çünkü hak din, İslam’dır. Başka hak din yoktur. Dünyaya gelen ilk insan ve ilk peygamber olan Âdem (as.) efendimizin dini de İslam idi. Âdem (a.s.)’dan sonra Resulallah (sav.) efendimize kadar tüm peygamber efendilerimizin ve onlara iman ederek tâbi olan tüm ümmetlerinin dini de İslam idi ve tüm peygamber efendilerimize indirilen 104 kitaptaki din de İslam idi. Kelimenin telaffuz şekli değişik olsa bile, peygamber efendilerimiz, kitaplarımız ve bazı emir yasaklar ile helal ve haramlar değişse bile mana itibari ile yine din İslam idi. Çünkü Allah (c.c.) indinde tek gerçek ve geçerli din ancak İslam’dır. Bir anda iki hak din olmadı ve olamazda. İlk ve son peygamber olan efendimizin (s.a.v) in dini de İslam idi. Kıyamete kadar gelmiş geçmiş ve gelecek tüm ümmetinin dini de İslam’dır. Âdem (a.s.) efendimizden kıyamete kadar din tekdir, yani din vardır dinler yoktur. Biz çıkıp; “dinler içerisin de en güzel din İslam’dır, tek tanrılı dinler, ilahi dinler, üç semavi din, üç büyük din, dinler arası diyalog, dinde hoşgörü ve buna benzer kelimeleri kullanırsak, avam tabaka da bunu yanlış anlar ve ne yazık ki zaten yanlış anlıyor. O zaman Yahudi ve Nasranîlerin misyonerlik çalışma ve faaliyetlerine katkıda bulunur ve böylece daha kolaylaştırıp meşru olmayan inançlarına meşruiyet kazandırmış oluruz. Onlar da bunu fırsat bilerek günümüzde İslam’dan uzak kalmış insanlarımızı ve gençlerimizi kolayca aldatırlar. Din kavramının Ne olduğunu bilmeyen insanlar, kolayca bu tuzağa düşerler ve düşüyorlar da. Bizim görevimiz, tek gerçek ve geçerli din olan İslam’ı öğrenmek, yaşamak, tebliğ etmek, tanıtmak ve yaşatmaktır. Âcizane, çocukluğumdan beri Müslümanlara, hacı ve hoca efendilere söyleye geldim, dinler içinde en güzel din İslam’dır kelimesi gayri meşru inançlara meşruiyet kazandırır. Mesela; Dinler arasında tek gerçek din İslam dinidir deseler zararı biraz daha az olur. Âcizane; bilgi için bazı Müslümanlara soruyoruz: “Dinler arasında en güzel din İslam dinidir” denilince siz ne anlıyorsunuz? Aldığımız cevap kahir ekseriyet, bütün dinler güzeldir ama İslam dini daha güzeldir deniyor. Son zamanlar da semavi dinler ve buna benzer kelimelerde eklenince dinin ne olduğunu bilmeyen günümüz okumuş geçinen cahilleri ve avam tabaka der ki; Efendim, “mademki semavi din ise O da din bu da din İslam bana zor geliyor, O yasak bu yasak, O haram bu haram, O zaman ben de kolay olan

Hıristiyanlığı seçtim, din değiştirdim” deyip dinden çıkıp dinsiz sapıkların batağına düşer ve düştüklerini de görüyoruz Her gün sayıları artan kiliseleri Yahudi ve

Hıristiyanlar yönetmiyor, Ahmet ve Mehmetler yönetiyor. Bunlara birde papazlık unvanı verip böylece gençleri daha kolay bu batağa çekiyorlar ve daha nice yanlış düşünceler, yanlış inançlar, yanlış kelimeler, yanlış fetvalar, yanlış icraatlar var ama Birileri bunda korkacak ne var sizde adam yetiştirin deseler de bu tehlike çok büyük.   

Yukarıda zikrettiğimiz ılımlı İslam, hoşgörü ve herkesin fikrine saygılıyız gibi kelimeleri de biraz açmak istiyorum. Evet, İslam’da hoşgörü vardır ama her şeyi hoş gör demek değildir. Resulü Ekrem (sav.) efendimiz şöyle buyurdular ki; “Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle düzeltin, buna gücünüz yetmiyor ise dilinizle düzeltin, bunu da yapamıyorsanız en azından kalben buğz ediniz ki bu da imanın en zayıf tabakasıdır. İmanı korumanın yolu da Salih amel ile emirleri tutup yasaklardan kaçmakla olur en önemli kalesi de Namaz ve zekâttır Rabbim İslam ı hakkıyla yaşamayı nasip eylesin.  

       Ilımlı İslam kelimesine gelince, ne Kuran’da ne de efendimiz (sav) in Hadis-i şeriflerinde ılımlı İslam diye bir kavram ve kelime yoktur. Bir de herkesin fikrine saygılıyız kelimesi de çok yanlıştır. Çünkü herkesin fikrine değil, ancak ve ancak herkesin hakkına saygımız ve fikirlerin açıklanmasına tahammülümüz vardır. Çünkü herkes fikrini açıklayacak ki, biz de ona göre saygı veya tepki göstereceğimize karar verelim. Açıklanan fikirler küfür ise hâşâ biz ona nasıl saygı gösteririz. Çünkü küfre saygı küfürdür, ancak saygıya layık ise biz de O zaman saygı gösteririz. Fani dünya menfaati için profesör olmak, iktidar olmak, reyting yapmak ve tiraj artırmak, zenginler birliği kurmak, cemaat ve cemiyeti çoğaltarak (milli zihniyet hariç) her hangi bir zihniyette olursa olsun iktidarlar üzerinden çıkar sağlamak için siyonist Yahudi ve Hıristiyanlarla diyalog yapmak, onlara şirin gözükerek gerçek din İslam’ı sulandırıp reformize etmeye, hatta bir harf ve noktasını dahi değiştirmeye hiç bir güç, kurum, kuruluş ve hiç bir kimsenin asla ne gücü ne yetkisi, ne salahiyeti ne de haddi vardır.

Şu Diyalog gafletine gelince, Efendimiz, (sav), ne halifeleri, ne ashabı, ne Osmanlı padişahları ne de meşayihten ulamanın asla hiç bir İslami temsilcinin, gayri Müslimler ile diyalog diye bir görüşmeleri olmamıştır Ancak onlara mektup ve elçi göndererek İslam ı tebliğ etmişler İslam ve Müslümanlara hakaret ve zülüm edenler ile de  savaşmışlardır. Onlar ile görüşmek icap ettiğinde Daima vakarlı olarak görüşmüş olsalar da fakat tebessüm dahi göstermemişlerdir, ama merhamet başka şeydir. Şimdi biz onların dizlerine kadar eğilerek ellerini öpmekle onlar asla bize saygı göstermez acımaz ve merhamet etmezler, bunu da böyle bilmeliyiz. Birçok hoca efendilerimizin üzerinde hiç bir İslami emare bulunmazken, papazlar, ruhbanlar. Hahamlar asaları, cübbeleri, haçları ve taçları ile batıl inançlarını savunurken, birilerinin frengi kıyafetler ile İslam’ı temsil etmeleri acaba ne kadar etkili ve inandırıcı olur. Vah bizim halimize… Kaş yaparken göz çıkarıyoruz. Bizimki İslam ı temsil ve tebliğ etmek mi yoksa Yahudi Hıristiyanlar ile dost olmak mı? Efendimiz (sav) Ebu cehil’e tebliğ için defalarca gitmiş ama cehaletin babası diye lakap takmıştır. Hâşâ hazret dememiş diyalog da yapmamıştır. Kuran’da Allah-u Teala buyurmuyor mu; “Onlar birbirinin dostudur. Siz onların yoluna girmedikçe onlar asla size dost olmazlar.” Eğer İslam’ı tebliğ etmek istiyorsanız, ki bu da her Müslüman’ın üzerine düşen farzı ayn’dır, o zaman ülkemizde gerçek ve geçerli dinin temsilcisi görülen Diyanet İşleri Başkanını da yanımıza alarak, İslam’ın kıyafeti ve şekli olan sakal, sarık, cübbe, şalvar ve asası ile onların ayağına gitmez başka uygun bir mekân da tek gerçek ve geçerli din İslam’dan asla taviz vermeden vakar ile görüşür ancak İslam’ı öyle tebliğ edebiliriz.

    Ayrıca bir de ehli kitap konusuna gelince; şu anda yaşayan Yahudi ve Nasranîlerin ekseri çoğunluna ehli kitap denebilir mi?  Bilemem. Ancak tahrif olmamış orijinal Tevrat ve İncil ile Musa ve İsa (a.s.) efendilerimizin zamanında onlara biat edip tabi olanlar ve O kitaplara uyanlar Müslüman ve ancak ehli kitaptır. Şimdiki Yahudi ve Hıristiyanların ne O peygamber efendilerimizle ne de O kitaplarla hiç bir alakaları yoktur. Bunlar Haza ehli küfürlerdir, hatta ekseri çoğunluğuna da şirk ehli denebilir. Çünkü hâşâ Allah(c.c)’a oğlu kızı ve buna benzer çirkin sıfatlar isnat ediyorlar. Zaten ehli kitap yürürlükte olup ve geçerliliğini muhafaza eden kitaplara tabi olmakla olur ki; o da ancak şu anda Kur’an-ı Kerim’e ve Âlemlere rahmet olan peygamber efendimiz e hiç bir şüphe ve itiraz olmadan tam bir teslimiyet göstererek uyan ve tabi olanlara denir ki; tüm emir ve yasaklar ile helal ve haramlara hiç şüphesiz inananlardır. Bunun dışındakiler ne Müslüman’dır nede ehli kurandır. Kurandaki ehli kitap tarifi ise oda âlimlerimizin işidir. Fakat hiç bir kitapta insanların kemiklerini taşla kırmak, çocukları ve savunmasız insanları misket bombası yağdırarak öldürmek, ambargo uygulayarak ölüme terk etmek, fitne fesat çıkarıp insanlara işkence ve zulüm etmek, sömürmek, dünyayı kana bulamak, bunlardan ne kadar ehli kitap çıkar, yine oda âlimlerimizin bilgisidir. Ama âcizane ben, buradan tüm dünyaya sesleniyorum şu anda tek gerçek ve geçerli din sadece İslam dinidir ve tüm insanlığındır. İslam’ın kitabı Kuranı Kerim’dir. İslam’ın ilk ve son peygamberi Hz. Muhammed (s.a.v.) efendimizdir. Kurtuluş ancak kurana ve efendimize tabi olup sünnetini yaşamak emir ve yasak dinlemekle olur.  

Âcizane diyanetin bu konularda ihmali olduğunu ve görevini tam yapmadığını zannediyorum. Çünkü günümüzde ajan, sapmış, saptırılmış, aldatılmış, satılmış ilahiyatçı ve hoca geçinerek yanlış ve tehlikeli fetva verenler çoğaldı. Aslında Diyanet İşleri Başkanlığının dini, itikadi, ilmi, ibâdi konuları sağlam kaynaklara dayanan ciddi bir araştırma yaparak, uygun bir üslup ile tüm insanlığı bilgilendirmesi gerekir diye düşünüyorum. Hatta diyanetin bir takip kurulu oluşturması ve bu gibi yanlış fetvalar verenlere reddiye yayınlayarak insanları doğru bilgilendirmeyi görev bilmesi lazımdır.  

Son olarak ta, tüm dünya İslam âlemine duyurulur. Yahudi ve Hıristiyanların Papası var da neden Müslümanların bir halifesi yok? Acaba dünya Müslümanları bunu dert edinmiyorlar mı? Dünya Müslümanlarının bunu acilen gündeme almaları gerekir. Çünkü tek gerçek ve geçerli din olan İslam, tüm insanlığın huzuru, refahı ve kurtuluşu içindir. Strateji, savunma, siyasi ve ticari yönden de gayrimüslimlerin (a.b.d.) (s.s.c.b.) (a.b.) birleşik devletleri var da, peki acaba (i.b.d.) İslam Birleşik Devletleri neden yok? Ne oldu, D-8’ler? Niye 80’e çıkarıp ta bunlar ile diyalog yapmıyoruz, engel ne? Bazı hoca efendiler bu işler sana mı kaldı diyebilirler. Bana kalmadı ama sizler susar da bu konuları sadece Cübbeli Hoca Efendiye bırakırsanız, Onu da iftiralar ile sustularsa başka kim anlatacak ve bu kadar yanlışlara kim cevap verecek? Haddim olmayarak Ehlisünnet itikadına bağlı, ayet, hadis, fıkıh ilmi olan hoca efendilerimizin bu görevi az sayı da zatlara bırakmamalarını rica eder, hepsinin saygı ve hürmetle ellerinden öper, dualarını beklerim. Yine haddim olmayarak parti tartışması ve savunması yerine İslami konuları konuşup tartışsalar meydan yanlış fetvacılara kalmaz. Hızır Efendi ve Bayram Âli hoca efendiler niye şehit edildiler? Rahmetli Erbakan Hocamızı 11 ayda acep niye indirdiler? Menderesler, Özallar, Eşref Bitlisler, Yazıcıoğlu, Ziya Ülhak gibi içeride ve dışarıda daha niceleri. Şunu bilelim ki, bir verip çok alanlar İslam ve Müslümanların kimliğini doğru anlayıp yaşayanları başımızda tutmaz ve yaşatmazlar muhakkak. Bir verip çok alıyorlar ki, yaşatıyor ve göz yumuyorlar. Eğer boyumdan büyük işlere karıştıysam önce Allah ve Resulünün sonra da sizlerin affına sığınır bağışlanmamı dilerim.

Kategori:ŞİİRLER

Bu yazı yorumlara kapalı.