İçeriğe geç

Nusret Ertem Yazılar

ÖNCE BİAT VE İTAAT, SONRA İCAZET VE İMAMET

Bu başlık bazı kişilerce yanlış ve farklı yorumlanabilir. Ama buradaki mana şudur: Bir toplum, bir kurum, bir cemiyet veya bir kişi önce davasına sadakatle tam inanıp bağlanacak, sonra itaat etmesi gereken mercilere itaat etmesini de bilecek. Öncelikle şunu belirteyim ki, şu üç meselenin hazmı çok zordur: İhanet, nankörlük ve vefasızlık… Bugün en büyük sıkıntımız budur. Bunu da ancak ve ancak yaşayanlar bilir, yaşamayanlar bilmez ki. Büyüklerimiz ile yapılan tüm iyilik ve hizmetlere karşı hiçbir zaman, değil ki ihanet ve nankörlük, vefasızlığı da çok büyük eksiklik biliriz. Ama ne yazık ki her zaman her toplumda geçmişini unutarak adam sayılıp bir yerlere gelelim, makam, mevki sahibi olalım diye davasına ve topluma zarar veren vefasız gafiller olmuştur. Bunlar bilsinler ki, geçmişini tanıyıp bilmeyen kişi ve toplumlar geleceğini tayin edemez. Belki yüksek kademede makam, mevki, mal, mülk sahibi olurlar, amma adam olurlar mı, onu bilemem. Hani denir ya “vali değil adam olamazsın”. Ve şunu da herkes iyi bilmeli ki, insanlığın yaradılışından günümüze dek, hak ve haklı davaların düşmanı ve fitnesi çok olur. Onun için, her kim davasının hak ve doğru olduğuna inanıyor ise, iç ve dış mihraklara karşı nefsanî tahriklere kapılmadan, az veya çok bu davaya omuz verenler olarak, herkesin birbirine karşı sabır, metanet ve özveri ile kimseyi kırmadan bu süreci atlatmamız gerekir. Çünkü biz herhangi bir parti değiliz ve bir parti olmaktan öte, çok kutsal bir davanın temsilcileriyiz. Onun için metanetli olmamız gerekir. Birileri kendilerine göre taraf belirlese bile bu camiada taraf olmaması lazım, çünkü taraf olanların icraatları belli. Bize yakın Bizim diyebileceğimiz bazı kişi ve gazete yazar-çizerleri kendi kafalarına göre taraf belirleyip yazıp çiziyorlar. Ama bizim onlara tavsiyemiz, kalemlerine ve dillerine biraz ölçü koyarlar ise, tuttukları taraflar için büyük iyilik etmiş olurlar. Bir sancıları var ise açık ve net konuşsunlar. Yangına körükle gitmesinler. Asla unutmasınlar ki onların eleştirdiği kişiler, bu davanın gerçek sahipleridir. Eleştirenlerden daha dürüst, mümin, Müslüman, milliyetçi büyüklerimizdir. Hiç kimse bu konuda haddini aşmasın. Bir dönüp geriye baksınlar. Unutmasınlar ki, eleştirenler de, biz de ve dünya Müslümanları da, tüm insanlık da, şu anda devletin birçok üst kademelerinde bulunanlar da “artık yaşlandınız çekilin” dediğiniz bu davanın büyüklerine çok şey borçluyuz. Tarihe dönün bir bakın, hangi dava ehli birisi yaşlandım diye davasını terk etmiştir. Bunu diyenler, bu davadan korkanların bilinçli olarak ortaya attıkları yanlışları, bilinçsiz olarak diline dolama gafletine düşmüşlerdir. Biz, medyanın çoğunluğunu ne okur, ne izler, ne dinler, ne de ciddiye alırız. Ama hep bize bizden oluyor. Yeter artık birileri abuk subuk yazılarına ve sözlerine son verseler en büyük iyiliği yapmış olurlar. Aman efendim, birinin gömleği arkadan yırtılmış. Yok, efendim Milli Görüş safsatası. Vay, efendim AK Parti öfkesi. Bir yerlere şirin gözükmek için daha ne inciler ne işgüzarlıklar, neler de neler. Biz de deriz ki, nedir bu Milli Görüş ve Erbakan karşıtlığı? Diyalog ve Avrupa aşkı uğruna sonsuz tavizler ve gerçekleri görmemeniz yeter artık çıkarın şu at gözlüğünüzü. Bizim öfkemiz hiç kimseye değil, sadece yanlış icraatlaradır. Bizim camiamızda da, yanlış icraatlar ve yanlış yapanlar olabilir. Ama bu camiadaki yanlışlar, doğru yaptığını zannedenlerin yaptığı yanlışların yanında devede kulak kalır. Ne yazık ki, bu davayı ve bu davanın erlerini, iç ve dış şer güçler anladılar. Engellemek için de her türlü hile ve zorbalıklarına devam ediyorlar. Ama nedense hâlâ cemaatimiz ve Müslüman’ım diyenler anlayamıyorlar mı? Yoksa anlamak mı istemiyorlar? İşte onu da, maalesef anlamakta biz zorluk çekiyoruz. Şu adam devirme işine gelince de, adam olanı niye devirelim ki? Devrilmişler var ise, düzeltmeye çalışırız. Milli Görüş safsatası diyen şu zevatın da neye hizmet ettiğini anlamış değiliz. Milli Görüş nedir? Di ye hâlâ anlamayanlar var ise bin yıldan beri hakkı batıldan ayıran bir yoldur. Dünyada anlamayanlar az amma ve lakin anlayıp da hazmedemeyen yalakacı aciz gafiller çok…

İNSAN VE SADAKAT, HARAM VE ETKİLERİ

Günümüzde yaşanan tüm kirli, pis ve çirkin bu olayları insanlığın bozulmasına bağlamak doğru olsa gerek. Çünkü etkenler çok fazla. İnsanlığın yaradılışından günümüze dek böyle olmuştur. Ahir zamanda insanlığın daha da, çok bozulacağını efendimiz (s.a.v.) haber vermiştir. Etkenlerin başında faiz, zina ve haram gıdalar gelmektedir. Zaten zina nesillerin bozulmasına yetecek bir etken olduğu açık bir gerçektir. Bir de artık helal kazanç zor olduğu gibi, yine temiz gıda bulmamız daha da zor oldu. Nedeni çok, özür dileyerek hoş olmayan bir misal vereyim, tüm canlılar eşini kıskanır, savaş beis olur. Haram ve domuz yiyen ise usul yavaş deyyus olur. Geçmişte halk tarafından sevilen bir başbakanımız, ben bu işi para kazanmak için değil, sadece öç almak için yapıyorum” diyen adi, ahlaksız, çirkef melun bir kadını halkın huzuruna çıkarıp vergi rekortmeni ilan eder de ona madalya verir ise, Bursa’da ismail hakkı Hz. Külliyesi üzerine melanethaneler yaptırırsa, ondan sonrada a.b.ye girmek için yine bir sevgili başbakanımız zina gibi büyük bir suç ve haramı suç olmaktan çıkarıp eli titremeden ve tiksinmeden altına imza atarsa ikinci, tedbirsizlik yüzünden tarım ve hayvancılığı bitirip, domuz çiftliklerine kredi ve ruhsat verip satışını da mahalle marketlerine kadar indirirse, belki de birçok marketlerde aynı reyonlarda satılırda helal ve haramlar karışırsa, bu milletten fazla bir şey beklemek abes olmaz mı? Yukarıda iki haramı örnek verdik ama diğer haramlar nerede ise günümüzde bazı kurum, cemaat, cemiyet ve kişilerce de artık meşru görülürse daha nice çok çirkin olaylarla karşı karşıya kalacağız gibi gözüküyor. Bugün yediğimiz gıdaların %90’ı şüpheli olup, en az % 50’sinde domuz yağı kullanılırsa. Meçhul etler,  peynir ekmek gibi ana gıdaların mayaları ve son zamanlar hamur işlerinde kullanılan yeni icat jelâtin ile benzer gıdalar ve temizlik maddeleri vs. vs. Saymakla bitmez ki. Şimdi birde madalyonun öbür yüzüne bakalım. Mesela nemelazımcılık, riya, adaletsizlik, adam olmak, ihale almak, makam mevki sevdası, rüşvet, faiz, fuhuş, içki, kumar para pul ve dünya hırsı, arsızlık, hırsızlık, yalan yanlış, talan vs. Bunlarda saymakla bitmez. Hal böyle iken gelelim günümüzün üzücü meselelerine. Başta bizim şu hızlı yamamacı gafil kalemşörler ile çıkarcı avam müslümanlar, siyonist kartel medya ve yandaşları ile tüm dünyayı sömüren alçak zalimlerin topa tuttuğu muhterem Erbakan hocamız ve sadık arkadaşları, eğer şu yukarıda saydığımız tüm çirkin hadiselere onay vererek birilerine ve birçok yerlere bazı taahhütlerde bulunsalardı, oy da. Alır. Seçim de kazanır, hükümette olurlardı. Neler olmazlardı ki… Ama onlar dediler ki, bir şey olmak istiyorsak, önce ahlak ve maneviyattan ayrılmadan olalım, dünya insanına madden, manen yaraşır ve yakışır adil bir şekilde bir şeyler yapmaya çalışalım. Yoksa bu memlekette bir şey olmak, seçim kazanmak, hükümet olmak çok zor olmasa gerek. Şimdi gelelim bizim medyamıza, zaten siyonist ve yandaş medyaya sözümüz yok. Çünkü fikirleri belli ama İslami geçinen, bizim diyebileceğimiz medyanın bazı gazetelerinin icraatlarını da biliyoruz. Fakat bunların içinde adalet ve sadakatlileri vardır tabii ki. Onlar müstesna, ama kuruluşundan beri abonesi olduğumuz vakit gazetemizin bazı yamacı yazarlarını teessüfle kınıyoruz. Çünkü hep tek taraflı olarak dar çerçeveden baktıkları için yazdıkları daha çok İslama insanlığa ve kendilerine zarar veriyor, tabi bunlar kendilerini bilir.

Şimdi bu işgüzar yazarlara soralım: siz hangi adaletle, hangi insafla ve hangi mantıkla çıkar için güç ve çoğunluğun yanında yer alıp taraf oluyorsunuz? İstanbul’daki iftar olayını niçin tek taraflı yazıyorsunuz. Hiçbir şekilde, hiçbir zaman kendini bilen hiçbir kimse bu olayları tasvip etmez. Biz de tasvip etmiyor, kınıyoruz asla etmeyiz de. Oraya kırk elli kişi gitmiş, gidenlerinde kim oldukları pek net değil. Bunlar orada Erbakan hocaya sadakat sloganı atarken, bu sırada salonda olan bazı kişilerce oraya gidenlere çirkin küfürler ediyorlar, olay ondan sonra büyüyor. Peki, ses ve kamera kayıtlarına bakıp araştırmadan tek taraflı olarak vurun abalıya misali ile köşe yazarlığı olmaz. Köşe yazarlığı demek, aynı zamanda araştırmacılık demektir. Siz araştırmadan yazarsanız yazarlık değil, yamamacılık olmaz mı? Bu olay üzerine dozu çok fazla kaçırdığınız için bunu misal verdim, ama her zaman aynı yanlışlar yapılıyor. Yazık ayıptır be! Yahu birazda şu yukarıda saydığımız çirkinlikleri yazsanız daha faydalı olmaz mı? Ayrıca bir de, milli görüşü hiç dilinden düşürmeyen gayri samimi Milli Görüşçüler var. Soralım bu nasıl bir Milli Görüşçülüktür, milli görüşün liderine muhalif olup dinlemeyip üzerek, hiç yakışmayan çirkin ima, itham ve isnatlarda bulunmak mı? Böyle bir milli görüşçülük olmaz. Kimse kimseyi kandırmaya çalışmasın. Ben bunu şuna benzetirim: biz şu mezhebe mensubuz, fakat o mezhep reisinin yaptığını yapmayız, hep kendi kafamıza göre hareket ederiz” derseniz, işte o zaman tüm işler ve programlar karışır. Yazdıklarınız ile bunların ne alakası var diyecek olursanız, açıkça alakası şudur: şu anda saadet partisi genel başkanlık koltuğunda oturan şahsı çok masum ve mağdur göstermeye çalışanlar var, ama eğer Sayın Numan Kurtulmuş gerçek samimi bir milli görüşçü ise hemen istifa ederek bu acı kargaşayı önlemesi gerekir. Çünkü kırk yıldan bu yana tek vücut halinde çalışan, hemfikir bu insanlar iftar saatinde bir birlerine saldırıyorlar ise, burada büyük bir sıkıntı var demektir. Bu insanlar, bu birliği Akşemseddin hazretleri ve hazreti. Fatih misali ile yürüttüler. Hz. Fatih, ben her ne kadar padişah isem de, siz yine çiçekleri hocama verin dedi, ne kaybetti. Şimdi birçok fitnelerin kasıtlı olarak vesayet vesaire söz ve yorumlarına aldanacak olursak, o zaman anlaşılır ki, genel başkanımız da, iki başbakanımızın yaptığı gibi, seçim kazanmak için tavsiyelerine uyulacak makam ve mercilerimizden değil de birçok yanlış mercilerden talimat alarak, yanlış icraatlar yapacağı endişesi oluşur. Birde şahsa değil davaya biat olurmuş. Peki, dava liderine biat olmadan davaya biat olacağını nasıl izah edersiniz. Bu, davaya biat değil, ihanet olmaz mı? Bunun bir misali tarikat şeyhine biat etmeden nasıl tarikatlı olacaksınız. Partiyi ANAP ve AKP yapar parti tabelasını sahiplenirsiniz ama davayı sahiplenip saptıramazsınız davanıza sadık iseniz istifa edin, yoksa davayı parti görüyorsanız ona sözümüz yok. Asıl endişemiz davanın ANAP ve AKP’ye döneceğidir. Şimdi âcizane bizim arzu ve taleplerimiz, bugün bu üzücü meselenin çözümü için oturup düşünüp anlaşıp yeniden dürüst ve ciddi bir kongre yaparak, birliğimizi tesis etmektir. Yoksa Milli Görüşçü olduğunuza hiç kimseyi inandıramazsınız. Biz bu planın arkasında başka yanlış hesaplar olduğu endişesi taşıyoruz.lütfen akılcı mantık ile mertçe açık ve net konuşun. Yukarıda yazdıklarımız işin manevi yönü, maddi yönü çok daha vahim…

Nusret ERTEM

ÂLEMİ ALDATAN AH ŞU KURNAZ TİLKİLER

Kurnaz tilkiler birilerinin avından faydalanır
Kenarda gezer ortada bulunur hazır paydan alır
Ekmeği aciz safların elinden suyu da çaydan alır
Hayatları da nice bir yalan dolana dayanır

Sinsidirler fırıldaklı planlarını pek akıl almaz
İnce hesap yapar köşe dönerler hiç güven olmaz
Ama bu dünya kimseye kalmadı onlara da kalmaz
Kazanç ve servetleri de bir talana dayanır

Sinsiliği icra eder yalanı hep doğru sandırırlar
Hinliği icra eder aslanı dahi aldatıp kandırırlar
Cinliği icra eder iyi rol oynar âlemi inandırırlar
Savunmaları da çirkin bir yalana dayanır

Hiç sorumluluk almaz sinsice kenarda gezerler
Esen rüzgârdan ince hesap çıkarır fayda sezerler
Acımasız oldukları için her daim mazlumu ezerler
Hesapları da yanlış bir plana dayanır

Suya samanı serper hep gizlice alttan yüzerler
Avlarını çok uzaktan sessizce takip eder süzerler
Dürüst safları avlamak için de pembe inci düzerler
Taktikleri de sinsi bir dümene dayanır

İşlerinde mutlaka kurnazlıkla bir hinlik ederler
Doğru yaptıklarını zanneder yanlış yola giderler
Sonra yaptıklarıyla övünür kibirle benlik ederler
İcraatları da içi boş bir kovana dayanır

Hesapları gereğince sadece çıkarlarını yazarlar
İstedikleri olamayınca çok kızar kudurur azarlar
Hesaplar tutmayınca çark eder anlaşmayı bozarlar
Akitleri de güvensiz bir alana dayanır

Çıkar olmayan işlerden uzak durur oralı olmazlar
İşlerine gelmeyen ortamdan kaçar orada kalmazlar
Çıkarcı oldukları için geçmişi unutur vefa kılmazlar
İratları da meşru olmayan bir harama dayanır

Kurnazlık pek meşru bir meziyet değil bir hinliktir
Her zaman her zeminde meşru olmayan bir cinliktir
Gayri meşru halleri de meşru zanneden bir benliktir
İddiaları da delilsizdir ya duvara ya kolona dayanır

Kurnazlar fani âlemde işlerini her gün iyi bilecekler
Ama nihayet bu fani âleme bir gün veda edip ölecekler
Ne bilirlerse bilsinler mutlak bir gün mahşere gelecekler
Kimler ne bilirse bilsin doğru ve gerçekler Kur’an’a dayanır

YİĞİTLİK SABIR VE TAKVADIR

İMAN VE İTİKAT KALPLERDEDİR
CÜBBE SARIK SAKAL SAÇDA DEĞİL

ŞEREF İSLAM VE SÜNNETTEDİR
MAL MÜLK RÜTBE TAÇDA DEĞİL

CENNET SABIR VE TAKVADADIR
İLİM AMEL İBADET HACDA DEĞİL

YİĞİTLİK NEFSİ HAKİMİYETTEDİR
SAVAŞTA GÜREŞTE MAÇDA DEĞİL

İMAN İLE İTİKAT KALPLERDEDİR CÜBBE SARIK SAKALDA DEĞİL BİR ANLAMDA DOĞRU
AMMA HERKES İÇİN DEĞİL BU KIYAFETLER GERÇEK MÜSLÜMANA NURUN ALA NUR OLUR
HEMEN BİRİLERİ ÇIKIP DEMESİN BENİM SAKALIM YOK CÜBBE GİYİP SARIK SARMAM AMMA
KALBİM TEMİZ İMANIM İTİKATIM ÇOK KUVVETLİ O ZAMAN ONA DEMEZLERMİ EĞER ÖYLE İSE
PEYGAMBER EFENDİLERİMİZİN EVLİYANIN ULAMANIN VE EHLİ TAKVANIN KIYAFETİNİ NEFSİNE
NEDEN KABULLENDİREMİYORSUN İMANIN ÖLÇÜSÜ TAKVADIR HANGİ İLİM EHLİ SAKALINI BIYIĞINI
KESİP KIRAVATLI TAKIM ELBİSE GİYEREK TARİKAT VE TASAVVUFSUZ İLMİN ZİRVESİNE ULAŞMIŞTIR
ASLA HİÇ KİMSE KIYAFETLE BİR YERE VARILMAZ DEME GAFLETİNE DÜŞMESİN ÇÜNKÜ GÖZ VE KULAK
NEYİ GÖRÜR VE DUYARSA ONA MEYİL EDER AYRICA BİRDE GÜNÜMÜZDE BU KIYAFETLER BİR CİHATTIR
YUKARIDA İMAN İTİKAT KALPLERDEDİR ŞEKİL VE KIYAFETTE DEĞİL DEDİK EVET BU KIYAFETLERİ GİYİP
İTİKADI BOZUK OLANLAR ÇOK AMMA BİR MÜSLÜMANIN İBADET VE KIYAFETİ ONUN TAKVA DERECESİNİ
GÖSTERİR NE KADAR İMAN O KADAR TAKVA NE KADAR TAKVA O KADAR HAYA. EL HAYA-İ VEL İMAN
GERÇEK TAKVA BİR İNSAN DEĞİLKİ BIYIĞINI ASLA SAKALINI DAHİ KESMEZ KIRAVAT TAKIP PANTOLON
İLE RUKU VE SECDE YAPMAYI KERİH GÖRÜR DAR PANTOLON İLE RUKU VE SECDE YAPMAYA HAYA EDER

GARİBİN HALİ

Garibin yolu virajlı olur, yokuş olur
Derdi, sıkıntısı, karışır değiş tokuş olur
Artık candan bıkar, hayattan kopuş olur
Garibin yolu zor olur yokuş olur
                  Mevsimler zor geçer yazlar kış olur
Garip derde düşer çileden bir hal olur
Sofrası yavan, yatağı yorganı bir şal olur
Kelimeler düğümlenir boğazına, dili lâl olur
Garibin yolu zor olur yokuş olur
                   Mevsimler zor geçer, yazlar kış olur
Dertler sinede birikir, havuz olur, göl olur
Gönül vadileri kurur, verimsiz kurak çöl olur
Kulübelerde hayat geçirir, giydiği eski çul olur
Garibin yolu zor olur yokuş olur
                    Mevsimler zor geçer, yazlar kış olur
Çaresiz kalır, namerde muhtaç olur kul olur
Yoksul düşer, yakınları dahi uzaklaşır, el olur
Alev sarar sinesini, bağrı yanar yanar, kül olur
Garibin yolu zor olur yokuş olur
                    Mevsimler zor geçer, yazlar kış olur
İmtihan bu, zengin tüccar fakir hamal olur
Hakîr görülür zenginin eksiği fakire mal olur
Sıkıntıları çekilmez mutlu bir hayat hayal olur
 Garibin yolu zor olur yokuş olur
                     Mevsimler zor geçer, yazlar kış olur
Kimse sormaz halini dertleri ile biyan olur
Yoksulluk yüzünden nice cevherler ziyan olur
Sığınır Rabbine dertli halin ancak ona beyan olur
Garibin yolu zor olur, yokuş olur
                     Mevsimler zor geçer, yazlar kış olur
                     Sabreyle Mevla bir kapı açar çıkış olur

DERTLER DERYASI

Dert ile sıkıntı kulun imtihanıdır
İmtihana sabredelim dünya fanidir
Yaratıklar aciz fakir yaratan ganidir
Hamdolsun sıkıntıyı veren Mevla’ya

Ah dertler katar katar kullar naçar
Kullar bunalır Mevla bir kapı açar
Bu kapıdan nice çok nimetler saçar
Şükrolsun nimetleri veren Mevla’ya

Çok ağır dertler ile yoğrulmuşum
Meğer ben bir dert deryası olmuşum
Çaresiz kendimi bu deryada bulmuşum
Hamdolsun derdi reva gören Mevla’ya

Vay benim hiç gülmemiş dertli başım
Nice dertler ve sıkıntılar oldu yoldaşım
Derdimi bilmez yakınlar ne de gardaşım
Hamdolsun hüznü reva gören Mevla’ya

Eyvah ben başıma ne dertler almışım
Bir sandal ile dert deryasına dalmışım
Bu dertler deryasında çaresiz kalmışım
Hamdolsun imtihanı reva gören Mevla’ya

Dertler derya olmuş ben bir sandal
Dertler anlaşılmaz garip bir skandal
Dertler çember ben ucunda bir mandal
Hamdolsun dert ile çevreleyen Mevla’ya

Dert ve sıkıntılara hamt ile sabreylerim
Mevla’m böyle reva gördüyse ben neylerim
Her işi Mevla’m güzel eyler ben hamt eylerim
Sığınırım hamt ile şükrü dilime koyan Mevla’ya

Nimetlerle imtihan eyle dertler ile değil
Halden bilen kullarınla namertler ile değil
Halden bilmeyen merhametsiz fertler ile değil
Hamdolsun dertler ile imtihan eyleyen Mevla’ya

Mevla sevdiği kulunu imtihan eyler kul anlamaz
Belki böylesi hakkına hayırlıdır amma ol anlamaz
Benim gibi acizler gaflete düşer hal ve yol anlamaz
Hakka hayırlısı için hep dua eyleriz yüce Mevla’ya

DERT KERVANI

Ey bülbül neden öter ahu zar edersin
Senin derdin nedir bilmem ki ne dersin
Nicedir dert kervanına katılmış gidersin
Ah bülbül ben de bu kervandayım nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül niçin figan eder durursun
Sitem okların atar hep güle vurursun
Nicedir sen bu dertli yolda yürürsün
Ah bülbül ben de bu yoldayım nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül dünya imtihan bilmez misin?
Elinde olsa bu fani âleme gelmez misin?
Yolcuları dertli bu gemiye binmez misin?
Ah bülbül ben de bu gemideyim nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül derdimiz hazin ne gelir elden
Dertliler yanar inler kim ne bilir halden
Hayat bir imtihandır dert dökülür dilden
Ah bülbül ben de bu imtihandayım nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül bu dünyanın derdi çilesi bitmez
Sabreyle bülbül akıl sahipleri isyan etmez
Mevla yardım etmez ise derde takat yetmez
Ah bülbül ben de bu cihandayım nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül dünya bir binek gelenler biner
Dertli çileli ömür müddeti dolanlar iner
Sabredelim bülbülüm acılar sabırla diner
Ah bülbül ben de bu binekteyim nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül sinelerde dertler katar katar
Kim ne bilir sinemizde hangi dertler yatar
Dünya dert pazarıdır kimin alır kimin satar
Ah bülbül ben de bu pazardayım nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

Ey bülbül fani âlemi gezip dolaştın mı?
Nefis ve insanlarla uğraşıp dalaştın mı?
Engelli yollardan aşıp hedefe ulaştın mı?
Ah bülbül ben de bu fani yoldayım nidelim
Hamt eyle gel birlikte gidelim bülbül ey

HAZİN DERTLER

Dertler yakıcı bir sancı
Acılar yolcu kullar hancı
Ehil sabırlı cahiller isyancı
Acısız bir kul bulamadım

Dertli sineler yanar tüter
Bazı dertler ölümden beter
Tesellimize sabır hamt yeter
Dertsiz bir kul bulamadım

Elim dertler sinede duyulur
Hazin dertler sıraya koyulur
Yaralar sızlatır sineler oyulur
Yarasız bir kul bulamadım

Dertler imtihan kullar sıracı
Mülk yaratanın kullar kiracı
Sabırdır dertli kulların miracı
İmtihansız bir kul bulamadım

Vahim olaylar katar katar
Sinemizde nice dertler yatar
Olayların oku kalbimize batar
Tabip bir kul bulamadım

Dertler gelir kafile kafile
Hamt eyleriz namazda safile
Deva Mevla’dan kullar nafile
Deva bir kul bulamadım

Istıraplar yükseliyor ne çare
Dertler yakıyor kaldık biçare
Dertli kullara Mevla’m bir çare
Çare bir kul bulamadım

Sıkıntılar dayanılmaz bir acı
Mevla’dan gelen başımın tacı
Derdimi bilmez kardeş ne bacı
Sıkıntısız bir kul bulamadım

Mevla zengin kullar dilenci
Mutluluk kayıp acizler ilancı
Garipler masum binler şölenci
Dileksiz bir kul bulamadım

Hazin dertler sinelere ekilir
Derdimiz ancak sabırla çekilir
Nice sorunlar karşımıza dikilir
Çözen bir kul bulamadım

Dünya aldatıcı kullar plancı
Kullar fani nankörler yalancı
İnsanlık yağma cahiller talancı
Plansız bir kul bulamadım

Mevla’m lütfeyle dertler bitsin
Nimetinle kuşat sıkıntılar yitsin
Zamanın belası başımızdan gitsin
Ümitsiz bir kul bulamadım

Yanmasın garip anneler bacılar
İçimizi yakıyor bu hazin sancılar
Mevla’m yardım eyle bitsin acılar
Yanmayan bir kul bulamadım

İNSAN VE SALTANAT

Ey fani saltanat sahibi mağrur
Unutma hayat çok kısa baki değil
Hiç bir saltanatın bekası vaki değil

Fani servetine güvenip sevinme
Meşru kazandıysan ne hoş ne âlâ
Değilse aldın başına ne büyük bela

Serveti veren de alan da yüce Mevla
Şükreyle yerli yerince harca övünme
Nimet elden gidince sabreyle dövünme

Ey yanlış tasarruf sahibi bencil cimri
Bu birikim kabre gelmez kesesi deliktir
Cömert olda seninle kabre geleni biriktir

Fani dünya çıkarı için yalakalık yapma
Saadet mal mülkteki yoğunluk değildir
İnsanlıkta asla güç ve çoğunluk değildir

Fani dünyanın sermayesi senin değil
Mirasçılar arasında pay olup yenendir
Senin sermayen ise seninle kabre inendir

Aldatıcı dünya sermayesine aldanma
Dünya sermayesi daim insanı çelendir
Asıl sermaye seninle mahşere gelendir

Tarihte en büyük saltanat sahibi
Hazreti Süleyman aleyhisselamdı
Daim zikru hamt ile şükrü kelamdı

Her işi rabbinin izniyle yapardı
Yoktu ne dünya ne ahiret kayıbı
Hâşâ ne yanlışı olurdu ne de ayıbı

Dünyada büyük saltanat sahibi idi
Amma ve lakin dünyaya hiç dalmadı
Fani dünya saltanatı ona da kalmadı

GÜLEMEM BEN

Ülkelerinden kaçanlar var iken
Artık isyan bayrağı açanlar var iken
İç savaş kan gözyaşı saçanlar var iken
Asla gülemem ben nasıl gülerim ki?

Ahlaksız, yandaş yalancılar var iken
Aldatıcı asılsız sahte plancılar var iken
Nice zalim soyguncu talancılar var iken
Asla gülemem ben nasıl gülerim ki?

Küfür birliği safında duranlar var iken
Hatiplerin ağzına kilit vuranlar var iken
Yahudi dostluk derneği kuranlar var iken
Asla gülemem ben nasıl gülerim ki?

Müslüman geçinen Fransızlar var iken
İslam’ı istismar eden şu hırsızlar var iken
Küfür Birlikçi Hacı, hoca, arsızlar var iken
Asla gülemem ben nasıl gülerim ki?

Yeterli beslenemeyip aç yatanlar var iken
Sahtekâr gayri meşru alıp satanlar var iken
Hal bilmez aç yok diye atıp tutanlar var iken
Asla gülemem ben nasıl gülerim ki?

İşgalcileri İslam topraklarından atmadıkça
İşgal toprakları alıp toprağımıza katmadıkça
Vatanımızın üzerindeki üslerini kapatmadıkça
Asla gülemem ben nasıl gülerim ki?